Pages

14.11.11

Yerin Yurdumdur Van

Kurban Bayramı’nda Van’daydım. Merkezdeki İl Özel İdare’de yardımları paketleyip, çadırkentlere gönderilmek üzere kamyonlara yükledik. Çadırkentte bayramlaştık, bayramlık paketlerden dağıttık. Mültecileri ziyaret ettik. Bozulan elektriklerini tamir ettik. Hiç bilmediğimiz bir dilde onların ihtiyaçlarını anlamaya çalıştık.




Van’ın merkezinde herhangi bir yıkım yok. (5.6’dan önceki manzaradan bahsediyorum.) Ama Erciş diye bir yer de yok. Erciş’te sağlam kalan 2 bina da muhtelemen son artçılarla yerle bir oldu. Kredi Yurtlar Kurumu’nun öğrenci yurdu pasta gibi çökmüş. Aralardan mavi çarşaflar, yataklar sarkıyor.

TEDAŞ binasında oturan Şükran Dağ’ın anlattıkları çok ilginç; “Ben bu binanın 2 katındaki 3 numaralı dairede oturuyorum. Ev sahibiyim, 8 yaşındadır bu bina. Bu binayı mütaahit değil, dört ortak kendileri yapmış. Ben bu evi aldıktan sonra çürük olduğunu öğrendim. Satmak için birçok emlakçıya gittim. Hiçbir emlakçı satışa yanaşmadı. ‘O bina çürük biz kimsenin vebaline girmeyiz’ dediler. Ben deprem anında çocuklarla bahçeye çıkmıştım, o yüzden kurtuldum. Bu binaya iskân raporu veren de şimdi AKP milletvekili olan Fatih Çiftçi’dir. O zaman belediye başkanıydı. Ölenlerin çoğu da binayı yapanların oğlu, gelini, torunlarıdır.”

Atatürk İlköğretim Okulu’nun müdürü Yusuf Bey kırılan kirişleri, yıkılan duvarı gösterip. “Bu gün Milli Eğitim Bakanlığı’ndan mühendisler geldi ve okulda sorun olmadığını ders yapabileceğimizi söyledi. Ben bu okula nasıl öğrenci alayım. Artçı depremler devam ediyor” diyor.

Merkeze, depomuza dönüp 1 gün boyunca yaptığımız erzak poşetlerini alacak kamyonu bekliyoruz, gelmiyor. Biz de Van Belediyesi’nin deposunda çalışan arkadaşlara destek vermeye gidiyoruz. İşte o zaman yardım trajedisinin arkasındakileri görüyoruz. 2 bölümden oluşan çok büyük bir depo. Depremin olduğu ilk zamandan beri gelen yardımlar burada toplanmış daha doğrusu yığılmış. Deponun arkalarına ulaşmak için kendimize zar zor yol açıyoruz. Yığıntı öyle bir halde ki üzerlerinde dolaşıyoruz. Battaniyelerin, halıların, giysilerin altında kalan erzakları çıkarıp ayırmaya çalışıyoruz. Ne yazık ki boşa kürek çekiyoruz. Burası öyle bir hal almış ki yüzlerce insan aylarca düzenli çalışırsa ancak düzenlenir. Ama bu insan gücü ve koordinasyon maalesef Van’da yok. Bu yardımların çürüyeceği besbelli. Önümüzdeki aylarda olmadı önümüzdeki yıllarda Uğur Dündar’ın televizyonlarımıza “skandal” başlığıyla konuk edeceği depodayız muhtemelen.

Van’da her depremzede çadır alamıyor. Eviniz yıkılmadıysa zaten hiç şansınız yok. Kızılay elindeki çadırları bir şekilde dağıtıyor geri kalan çadırlar için depremzedeleri çadır sırasına koyuyor. Eğer şanslıysanız ve sıra gelirse çadır alıyorsunuz. Sıranın neye göre yapıldığı ve nasıl işlediği konusunda ise bir fikrim yok. Bu arada Kızılay çadırı almak demek aynı zamanda yardım almak da demek. Eğer çadırınızın üzerinde Kızılay logosu varsa erzaklar ve diğer yardımlar öncelikli olarak size geliyor. Erciş’te ziyaret ettiğimiz, evinin ortasından fay hattı geçen 8 aylık hamile bir kadın da 3 gün sonra çadır alabildi. Belediye, kriz masası ve valiliğe yaptığımız çeşitli baskılar sonucu. Naylon çadırdaysanız kaderinize teslim oluyorsunuz. Zatürreden ölen 8 yaşındaki Deniz gibi…

Kızılay’ın insanları sıraya koyduğu, beklettiği çadırlar nerede bilmiyoruz ama 5 TL’ye atılan boş sms’lerin, internet sitelerinden yapılan 55 TL’lik erzak paketlerinin hangi ambarda çürüdüğünü ve dağıtılmadığını,


Van Valisi’nin acil yardım çağrıları yaparak istediği gıdaların nerede olduğunu biliyoruz.

Van’ın bundan sonra koordinasyona, giden 7 depo yardımı dağıtacak, ayıracak insanlara çok ihtiyacı var. Bunlar olmazsa… Ne olacağını biliyoruz.

5.11.11

Evin Evimdir Van


Gören, okuyan da sanacak ki seyahat blogu tutuyorum. Nedense bir yerlere giderken yazasım geliyor. Bu sefer önceki gibi eğlence yok. Van'a gidiyorum bayramın ikinci günü. Son günü dönebilmek, az kalıp çok işler yapmak, işe yaramak ümidiyle. Sağlıcakla...

image source: sakaryakampus.com

4.9.11

Umudum yarınlarda... TATİLDEYİM!!!! :)




Bu yaz çok çalıştım. Geç gelsin güç olmasın bir tatili hakettim. 10 gün boyunca Yunan illerinde geziyor olacağım. Dönüşte görüşürüz... Umarım. :)

Fotoğraf: balkanskidom.com

18.7.11

Ben bazen...

Şansımı zorluyorum. Çok istediğim ama olmayacak birşeyi oldurmak için "Ya bu benim için bir fırsatsa? Ya bunu lehime çevirebilirsem? Ya burda benim ille de birşey yapmam gerekirse?" diye yırtınıyorum. Sonra karşımdaki mi bıkıyor yoksa ortada kimsenin bıktğı yok da benim hüsnü kuruntum mu bilmiyorum. Ama bazen her insana bir umut gerekli değil mi yaşamak için?

Bir de bu aralar sebepsiz çok gerginim. Belki kardeşimin bana sıçrayan "before marriage" sendromu. Yakınlarıma illallah getirttim. Sürekli ilgi istiyorum. Beni 2-3 aramasınlar ben de "beni istemiyorlar herhalde" diye kurup aramıyorum onları. Sonra buluşunca vay babaananan kemüğüne... Bir trip atıyorum çocuk gibi bir laflar sokuyorum ergen gibi. O anda farkında olmuyorum ama bak şimdi düşünebiliyorum. Ben de istiyorum herkes gibi uysal uyumlu olabilmek. Yoksa ben kendimi kendim gibi kabul edemiyormuyum? Yeniden psikiyatristime görünsem iyi olacak gibi.

Bugün Sulukule Gönüllüleri Derneği ile Sulukuleli çocuklarla çalışmaya başlıyorum 2 hafta için. Zor ama güzel bir deneyim olacak sanki.

8.7.11

Dr. Beckmann Renk Koruyucu Mendiller



Bir insert'le gelen 2 adet renk koruyucu bu mendili zamanımın ve imkanımın olmadığı bir gün kullanma gafletinde bulundum. Renkli çamaşırlarla beyaz t-shirt'leri beraber yıkadım. Sonunda iddia ettiği üzere renkler karışmadı ama beyaz tshirtler anne deyimiyle "dalak" gibi oldu ve eskisi kadar beyaz değil. Napsam da olmuyor.


Ola ki bu mendillerden alırsınız ya da kullanırsanız diye bir yazayım dedim. Siz siz olun en fazla bunlarla açık renkli ve koyu renklileri bir arada yıkayın.

9.6.11

Serenad



İlk çıktığı zamanlarda alıp okumaya fırsat bulamadığım Serenad'ı az önce bitirdim.


Kitap sıkıcı değil, okutuyor kendini ve sonunda bitiyor. Ama "üff harika, muhteşem, okumalısınız mutlaka" diyebileceğim bir kitap değil. Bu da tabiki benim okumadan önce birçok yerde kitaba övgüler yağdırılmasını okumamdan kaynaklanıyor. Ben bir kitap / film için bir yerlerde bu şekilde yorumlar okursam önceden, kesinlikle beklentilerimi çok yükseltiyorum ve beğenmiyorum. Kitabı aşırı beğenmememin bir diğer sebebi de daha önce yazarın "Leyla'nın Evi" kitabını okumam, çok beğenmem ve onunla kıyaslamam.


Güzel olan kısmı şu ki kitabın, bizim gibi apolitik ve tarih bilinci eksik Türk gençlerine yakın tarihi öğretiyor. Kitaptan öğrendiğim çok şey var tarih adına.


Az önce ekşisözlük'ten kitabın tüm yorumlarını okuğumda farkettim ki ben kitabı alırken nasılsa annemin kartı diye fiyatına dikkat etmemişim ama 27 TL bu kalitede bir kitap için (içerikten bahsetmiyorum kapak, baskı, dizgi vs.) çok fazla. Doğan Kitap'ın bir titreyip kendine gelmesi gerek bence.

27.1.11

Missy'den Hediye Var!

Missy güzel bir paket yapmış izleyicileri için.

Buradan buyrun.

22.1.11

Dermokil'den Kampanya Var!

Az önce Lig TV'de maç bitince reklamlar serisi başladı.Bu reklamı da orada gördüm. (Bir maç kanalına neden bu reklam verilir onu da anlamış değilim ya neyse.) Dermokil
kullananınız var mı bilmiyorum ama ben daha önce de blogda el kremini tanıtıp memnun olduğumu söylemiştim.

Eğer denemek isteyen varsa güzel bir kampanya olduğunu düşünüyorum.

21.1.11

Bu Aralar

Tatildeyim.Okulda 1 dönem bitti.Bol bol dinleniyorum.Ama ne dinlenmek.Saatlerce uyuyorum,yemek yiyorum,sonra yine yatıyorum arada 1-2 dizi izliyorum yoksa bilgisayar başında zaman çürütüyorum.Evet çok faydalı şeyler değil ama benim bunları okul zamanı yapmaya vaktim olmuyor.Ne boş boş yatabiliyorum ne çokça uyuyabiliyorum ne uzun uzun yemek yiyebiliyorum.

Ayşe Kulin'in yeni çıkan kitaplarını sipariş verdim bugün Hepsiburada.com'dan.Bakalım,bekliyorum.Daha faydalı birşeyler yapacağım kitaplarım gelince.Daha önceki 2 kitabı da okuduğum için merak ediyorum serinin devamı nasıl olmuş diye.

Bugün bir film izledim: Jack Goes Boating IMDB puanı yüksek falan değil.Filmekimi'nde gösterime girmişti.Ama ben bilet bulamamıştım.Sonra unuttum gitti.Bugün izleyecek film ararken buldum tekrar.Dümdüz,aksiyonsuz bir film.Ama başroldeki Jack ruha dokunuyor bazen.Bence izlenmeye değer.Özellikle Jack çok tatlı küçük Osman'la beraber eve alasım geldi. :)
Yağmurlu bir günde üzerinize battaniye çekip izlemelik bir film.

Benden bu kadar.Şimdilik.

13.1.11

Şuşu

İnternette çokça vakit geçiren birisi olarak daldan dala bir çok siteye atlarım,tıklarım,bakınırım.Yine gezinirken ne alaka bilmiyorum BÜMED'in sitesinde buldum kendimi.Sol barda bir kadın resmi,genç,çok hoş gülümseyen,kendinden emin...Başlıklar...Acı kayıp,çiçek yerine burs fonuna bağış...

Meraklı kimliğime yenildim,Şule Taral Ayral'ı Google'a yazdı parmaklarım.İş dünyasındaki başarılarından sonra bir blog çıktı karşıma.Şule'den Haberler miş ismi de.Şule Hn.a Şuşu diyorlarmış yakınları.

Şuşu Boğaziçi mezunu,kariyerinde zirvede bir iş kadını.Kariyerinin doruğunda o illet hastalığa kapıldığını öğreniyor bir tesadüf sonucu.Ateşinin çıkmasıyla hastanede alınca soluğu hastane macerası o gün başlıyor işte.Hani bir düşünün yarın tahlile diye işten izin alıp hastaneye gidip sonra hayatınızın bir parçası yapsanız hastaneyi...Sonra malum: kemoterapiler,ilaçlar... Herkesin bu hastalığa en iyi çareyi aradığı gibi o da soluğu Almanya'da alıyor.Bir süre Essen'de tedavi görüyor.Şuşu o kadar şanslı ki onu çok seven bir ailesi var.Onlar da varı yoğu katıp taşınıyorlar Essen'e.Sonra mutlu son oluyor Şule Hn. iyileşiyor ve İstanbul'a dönüyor.Herkes çok mutlu.Zamanla hayat normale dönüyor.Şuşu işine geri dönüp çalışmaya bile başlıyor.Bunları nerden mi biliyorum? Blogu sonundan başına bir roman gibi okudum çünkü.

Herşey çok güzel giderken,bütün sıkıntılar geride kaldı derken ve Şuşu normal hayatına dönmüşken ansızın bir karaltı çöküyor yine herkese.O illet geri dönüyor ve bu sefer pençesine alıyor Şuşu'yu.Sonrası malum...

Şuşu'yu tanımadım ben.Ama o blogu geriden doğru okudukça "hayır olamaz,olmamalı" demekten kendinizi alamıyorsunuz.Son yazılara gelmek,okumak istemiyorsunuz.Çok sevilen biriymiş.Hem ailesi hem yakınları herkes bir olmuş onun için.Herkes çok inanmış ona.O da kendine tabi.Ama başa çıkamamış işte.

O günden beri boğazımda bir yumru var.Blogun büyük bir kısmını Şuşu'nun ablası Alev Hn. yazmış.Benim de kardeşim var.Kendimi onun yerine koyunca çok ağır geliyor işte.Gitmiyor bir türlü o yumru...Bu hikayeyi bulduğum günün öğleni kalkmıştı cenaze.Keşke daha önceden bulsaydım diyorum.Benim mezarlık ziyaret etme adetim yoktur hiç.Ama bir zaman yaratıp dua edeceğim kendisine.Henüz tanımadığım ve muhtemelen tanımayacağım ailesinin acısını paylaşacağım.

Ruhun şad olsun Şuşu...